Emre Kılınçer

Bu yazının giriş müziği:

Starry Night- Peggy Gou

Evet, yanlış görmediniz 1 yazıyor. Yeni bir yazı serimize hoş geldiniz. Biliyorum aslında astrolojik haritanızı bekliyordunuz ama ben size astronom getirdim. Yine bir yerinden atıyor dediğinizi duyuyor gibiyim. Vallahi gerçek canlı kanlı astronom ama bir dakika durun bir yazıma gireyim.

Hangi birimiz sevdiğimiz işten para kazanan şanslı piçleriz. Hayır! varsa öyle delikanlılar hemen çarpılasın bu yazıyı kendine kahve yapsın ya da şarap falan açsın ne bileyim. Kendimden örneklemek gerekirse yapabileceğime inandığım her işe tutkuyla bağlandım. Ve yaptım. Günün sonunda o kadar çok mesleğim oldu ki. Daha çok şey öğrenmek, yeni fikirlere sahip olmak ve meslek edinmek için heyecanım hep yüksek. Ve etrafımda gördüğüm tanıdığım, tanımadığım her insan benim gibi. İnsanlar öğrenmek, sürekli gelişmek ve geliştirmek için oluşan bu açlığın farkında oldular artık. Ve sadece bir şey yapmakla sınırlanmak yerine yeni bir projenin parçası haline gelmeye başladılar. Bu gelişen çalışma kültürü tüm Dünyayı ele geçiren virüsle daha da şekillenmeye başladı. Artık işverenler de çalışanlarda bambaşka bir çalışma şeklinin temel taşlarını sıvamaya başladılar. Sürdürülebilir tasarım felsefesini benimsemiş ofisler bu değişime çoktan ayak uydurdular bile. Sadece dış değişimler değil fikirlerde bu yönde ilerlemekte.

Tamam Neşe boş yapma getir şu astronomu koltuğa!

Kendi tanımı ile ;

“Evde astronom, dışarda davulcu”.

Çok seviyorum bu tabiri.

O, Emre Kılınçer. Kendisi astronom, davulcu, şu sıralar prodüksiyon tarafında karışık işler peşinde. Bence iyi bir okuyucu. İzleyici ve dinleyici.

Astronomi neden astronomi nereden esti? diyerek başlıyorum konuşmamıza…

O zamanlar Manisa da yaşıyorum. Mühendis olmak istiyorum. Sonuçta memur çocuğusun ya ticaretle ilgileneceksin ya da okuyup meslek sahibi olacaksın. Öğretmenimin Kayseri astronomi ve uzay bilimlerini yaz, oradan kapağı atarsın demesiyle yazdım. O sıralarda 2002 davulla tanışmışım. Rüyalarımda davul görüyorum. Şu an her yerden bir bilgi akıyor baksana ama o zaman yok. 1960’dan bahsetmiyorum he 2002 Manisa’dan bahsediyorum. Bildiğim dinlediğim sınırlı davulcular var The  Cranberries’e özeniyoruz. Derken Kayseri Astronomi tuttu. Ağladım.

Neden?!

Çünkü Kayseri’ye gidemezdim. Gittim. İlk sene yapamayacağım dedim. Sabah ağlıyorum, öğlen ağlıyorum, akşam ağlıyorum. Çok acayip bir ortam. Yurt desen bambaşka dünya. Neyse bir gün Satürn gözlemi oldu. Herkes sıralandı abi. Ay ve Satürn’e bakıyorlar. Sıra bana geldi baktım bu ne lan! dedim okulu bırakıyorum. Ben davulcu olacağım.

Peki ya davulu bu kadar tutulman nasıl oldu?

17-18 yaşına gelene kadar bir tane bile müzik aleti görmedim. Anadolu lisesine başlamakla birçok şeyle tanıştım. Basketbolu tanıdım sonra badminton, okul korosu ve atletizm ile ilgilenmeye başladım. O sırada okulda dedikodular dönüyor falanca kişi gitar almış diye. Bir tane adam da o sıralar gitar dersi veriyor. Bütün ergenlerde derse gidiyor tabii. Ergensin hormonlar süper çalışıyor kendini anlatman lazım bir şekilde. Babamdan izin çıkmadı ben gidemedim gitar kursuna. Tamam dedim ama içimde bir hüzün var. Neyse dediler ki Onat elektro gitar almış. Ulan ben bunu anlayamadım. Oturtamadım kafamda elektronik gitar falan biri de davul alacakmış grup kurulacakmış. Davul mu?! O zamanlar Blue Jean dergisinin verdiği CD’ler var klip CD’leri. Muse, No Doubt, Marilyn Manson dinliyorum. The Cranberries cd si geçti elime. Böyle bir giriş atağı geldi ve bu dünyada yapabileceğim en iyi şeyin davul çalmak olacağına inandırdı beni. Dediler ki bir düğüncü davul satıyor. Fırat’ta davul alacak para bulamamış. Bir ayakkabım vardı ve para eden Anadolu lisesi kitaplarım. Sattım. 60 TL’yi topladım ve almaya gittim adam trampete bir vurdu gözüm kapandı sesten. Neyse aldık 1 gün sonra devalüasyon oldu. 1 gün sonra olsa asla alamazdım. Koyduk okula. Ben çalmıyorum tabii vuruyorum her yerine. Sonra bir haber geldi kafede davulcuya ihtiyaç var. Dediler sen çalarsın. Çalar mıyım? dedim. Çalarsın ya dediler. Şu an düşünüyorum 1 haftadır çalıyorum nereye çıkıyorsun sen programa?! Çıktım. İçeride arkadaşlarım dolu. Ergenliğin verdiği güçle başladım çalmaya. Daha vidaları takmayı bilmiyorum. Ziller sürekli düşüyor arkadaşım kaldırıyor derken ilk paramı böyle kazandım. Ergenliğin gücüyle.

Bu süreçte eğitim almayı düşündün mü hiç?

Kurban’ın davulcusuna mail attık. Blue Jean den mi artık nerden bulduysak. Daha bende mail yok o zaman. Cevap geldi ‘’double stroke, single stroke’’ çalış dedi, öyle baktık. Ne diyor acaba diye. Adam o kadar doğru bir şeyden bahsediyordu ki ama asla anlamadım o zaman. Kayseri’ de çaldım. İstanbul’a gelene kadar da hiç ders almadım.

Yani lisede başladın davula ama aynı zamanda mühendiste olmak zorundaydın, çünkü para kazanman gerekiyordu. Yani öğrendiğin para kazanma biçimi buydu. Dayatılan bile diyebiliriz.

Ama artık yeni yaşam biçiminde, yeni çalışma fikirlerinden bahsettiğimize göre sen bunu ne zaman benimsedin? Yani birçok işi bir arada götürmek sadece cebini değil içini de doldurmak isteğin diyelim.

Kayseri’den sonra İstanbul’a geldim. Yıl 2005. Atilla Atalay ile tanıştım. Ders almaya başladım. Beni başka bir düşünme biçimine iten de o dur. 8-10 saat davul çalışıyorum. Benim çaldığım davul değilmiş. Hiçbir şey bilmiyormuşum ben dedim. O sırada yine üniversiteye hazırlandım. Çalışma ekonomisi kazandım. 1 sene okudum, bıraktım. Sonra baktım İstanbul Üniversitesinde Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümü açılmış, ikinci öğrenim. Akşam üstü derse giderim gece de çalarım dedim, aklıma yattı. Kazandım. 2 yıl sonra tekrar Satürn gözlemi oldu. Yine sıralandık ve sıra bana geldi. Bu sefer baktım ve bu kez gördüm küçücük bir şeyin etrafında titreyen bir halka. Halkanın içine girdim sanki. Kafam bütünüyle oraya gitti.

Tam 7 sene sonra… Tam 7 yıl sürdü bunu anlamam. İşte o an anladım ki ben açım. Bilgiye, öğrenmeye doyumsuzum. O gün anladım ki tek bir şeyin içinde olmak yerine birçok şeyle ilgilenmek ve onların birbiri içindeki bağlantıları çözümlemem gerekir. Ve sevdiğim şeyleri böyle besleyebilirim. Şu an İstanbul Üniversitesi’nde felsefe okuyorum. Özel bir firmada çalışıyorum. Davul zaten devam ediyor. Bunun yanında çok yetenekli dostlarımla bazı projeler geliştiriyoruz.

Arada atlamadan sorayım felsefe neden peki?

Bildiğim en iyi şeylerden biri matematik. Matematiği kullanmak için geometriye ihtiyacım vardı. Geometriyi kullanmak için astronomi. Hepsini oturtmak için felsefe gerekliydi bana. (Devlet’ten alıntı da yapmayalım mı şimdi :D)

Peki konservatuar hiç düşünmedin mi bu süreçte?

İstanbul’a konservatuar okumak için gelmiştim zaten. Bir yandan barda çalışıyorum. Bir yandan ders alıyorum. Günde 8-10 saat davul çalışıyorum. Bu arada şu anda ünlü o zamanlar ünlü olma yolunda ilerleyen isminin de çok geçmesini istemediğim kişinin davulculuğunu yapıyorum. Her şey gayet iyi ilerliyor. Sınava da birkaç hafta var tempomu daha da hızlandırdığım bir dönem. Bara gittim. Çalışıyorum. Bir bardak insanın hayatını komple değiştirir mi? Değiştirirmiş. Bardak elimi bir kesti. Benim tüm tendonlar parçalandı. Sinirler kesildi. Sağ elim pert! Apar topar hastaneye gittik. Dikiş attılar falan bir süre geçmesine rağmen oynatamıyorum parmaklarımı. Bageti tuttuğum parmak! Doktora gidiyorum psikolojiktir diyor. 2 ay öyle dolaştım. Bu sırada sınava da girdim tabii. Kulak sınavından geçtim davuldan kaldım. Başka bir hastaneye gittim. Bunu kim dikti ne tendonu dikmişler ne sinirleri deriyi öylece dikip yollamışlar. Yapılan hatalı dikiş yüzünden tendon işlemini yitirmiş tabii. Gecikmiş bir ameliyat için 3 hafta tendonların kurumasını bekledim. 3 hafta sonra ameliyat oldum. 6 saat sürdü. Benim ameliyat olduğum gün birlikte çalıştığım kişi Avrupa’nın en iyi sanatçısı seçildi.

Nerden baksan sinirlerimi bozan bir yaşanmışlık !

Kesinlikle! güzel deneyim diyorum. Bu sayede sol elimi geliştirdim ve solum artık sağımdan daha iyi! Sadece seçtiklerim değil seçemediklerimde beni buralara getirdi. Buralar derken hayatımın bu bölümüne. O kadar canım yandı ki biraz daha hırslanmış olabilirim.

-Peki hayal ettiğin gibi mi herşey?

İki çok anlamlı şeyin hiçbir anlam etmediği bir yerde yaşadığımı düşünüyorum bazen. Çok iyi bir davulcu olmak hayalim olsaydı bu beni sınırlandırdı. Aynı şekilde diğer şeyleri de buraya koyabilirsin davulu çıkartıp. Biz şu an yaşadığımız zaman itibariyle yazıyı tekrar bulmuş gibiyiz. İnternet ile birçok şey form değiştirdi, biz de bu bilgiye göre evrildik. Eskiden bir bilgiyi aklında tutan ve aktaran o konunun uzmanı oluyorken artık bu hamallık haline geldi. Bir arama motoruna doğru soruyu sormak yeterli oluyor artık. Tamamı doğrudur demiyorum tabii. Ama artık bilgiyi ezberlemeye gerek olmadığını biliyoruz. Gördüklerimizi doğru yorumlamayı öğreniyoruz.

Geniş çevreden bakarsak hayal ettiğim şeyin içindeyim. Ama doyumsuzluğum bir türlü peşimi bırakmıyor. Bırakmasın da… Bence bilgiye doyumsuz olmak dünyanın işleme şeklini değiştirmemizi sağlayacak.

Ben Neşe Göre, kapatmadan şunu demek isterim. Su çok güzel gelsene!

Siz de bu yazı dizisinin bir bölümü olmak isterseniz bizimle iletişime geçin. 2 de görüşürüz. 1 bitti.